İkinci Dünya Savaşından sonra toparlanmaya çalışan ve giderek tüketim toplumunu oluşturmaya başlayan Amerika'ya, modernleşmeye bir tepkidir. Modern Amerikan rüyası artık çalışmak, aile kurmak, satın almak, daha çok satın almak olmaya başlamıştır. Bu süreçte makul ve idare edilmişe karşı olanlar, satın almayı reddedenler, özgürlük için mücadele edenler, şiddeti reddedenler, vizyon ya da statü sahibi olmak istemeyenler lüzumsuzlaştırılmış ve ötekileştirilmişlerdir. Bu yazıda Easy Rider’n diğer yol filmlerinden neden farklı olduğunu, Brecht estetiği ve çağdaş anlatımın filmde kullanımı, gerçeküstücülük ve Godard etkisinden bahsedeceğim.
Rotalarında ilk karşılaştıkları bir çiftçi ve onun geniş ailesi. Bu ailenin geleneksel aile tanıma ve katolikliğin gereklerine uygun bir yaşam tarzları vardır. Kahramanlarımız ise yolda karşılaştıkları aşkları ve cinsellikleri özgürce yaşarlar. Bunları seromonikleştirmez ve kurallara dayalı resmi bir ilişkinin evliliğin bir parçası yapmayı hiç düşünmezler. İkinci karşılaştıkları ise bir hippidir ve onları kendi komününe götürür. Burada Amerikanın klasik yerleşik şehirli yaşamının dışına çıkmış yaşamlarını istedikleri gibi sürdürmeye ve doğayla, toprakla iç içe olmaya çalışan insanlar tarafından dostlukla karşılanırlar. Üçüncü rastladıkları kişi de alkolik bir avukat olan George Hansen (Jack Nicholson)’ dur. Hep bir yola çıkma isteğiyle yanıp tutuşmuş ama eyalet sınırını bile aşamamıştır. George da Billy ve Wyat’ın yolculuklarına dahil olur. Bu yolculuklarda konakladıkları sırada ateş etrafında yaptıkları muhabbetlerde oyuncular ve hatta film ekibi gerçekten ot kullanmışlardır. Bu yüzden oyuncuların diyalogları çoğunlukla doğaçlamadır. Bu diyalogların birinde George “ Senden korkmuyorlar, senin temsil ettiğin şeyden korkuyorlar. Onların gözünde sen özgürlüğü temsil ediyorsun.” der. Bu özgürlük kendi olabilmenin, sistemin dışına çıkabilmenin, istediğin zamanda istediğin yerde olabilmenin, kendi değer yargılarını yaratabilmenin özgürlüğüdür. Ve tutucu toplum tarafından kesinlikle kabul görmez.
[next]

Kafe sahnesinde de toplumun eşcinsellere, siyahilere, hippilere ne kadar önyargılı ve mesafeli baktığına şahit oluruz. Filmin final sahnesi de diğer yol filmlerinden oldukça ayrılır. Genel olarak yol filmlerinde karakterler bir değişime uğramış, kendilerini tamamlamış, geliştirmiş şekilde yolculuklarını tamamlar. Fakat Easy Rider da karakterler yolculuklarını tamamlayamazlar. Bir kamyon muavini tarafından yolda vurularak aniden ölürler.
Kahramanlarımız bambaşka bir insanda olmazlar ama filmin sonunda biz Amerikanın bambaşka yüzünü görürüz.Filmin afişi gelir aklımıza. Bir adam Amerikayı aramaya gitti ve onu hiçbir yerde bulamadı. Birçok filmde olduğu gibi anlatlan ve duymak istediğimiz özgürlüklerin Amerikayı bulamayız. Diğer yandan diğer yol filmleri gibi yolculuğun sonu ya da sonucu önemli değildir. Anlam hiçbir zaman hedef olmamıştır. Sonu gelmeyen arayış önemli olandır ve Peter Fonda’nın dediği gibi (Rolling Stone- 1971) özgürlük ikinci elden öğrenilmez. Bu yüzden filmin sonu umut vaadecici değildir. Herkes kendi özgürlüğünü kendi bulmalı ve bunun bedelini kendi ödemelidir. Yoksa hiçbir şey değişmez. Aristoteryen anlatı izleyiciye serinkanlı bir şekilde değerlendirme, eleştirme ve yargıya varma olanağı tanımaz. Çünkü seyirci katharsise ulaşmıştır. Katharsisin ortaya çıkmasını sağlayan olgu ise “Einfuhling” tur. Yani duygu temeli üzerinde yaşantı birliği.* Brecht estetik kuramıda katharsise karşı çıkar. Easy Rider’de da bu Brecht etkisini görürüz. Bu nedenle gelenekselden çok çağdaş anlatı yapısına yakındır.
Olay örgüsü ilgiyi ve gerilimi sonda toplayacak şekilde kurulmamıştır. Filmde kahramanlarımız aniden ölür ama biz buna alıştırılmamış ve odaklanmamışızdır. Bu yüzden film ve özgürlük üzerinde düşünmeye devam edebiliriz. Kahraman soyut bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Somut bir sorunu çözmek için çaba harcamamıştır. Çözüme ulaşan bir çatışma olmaması bizim film hakkında daha etkin olarak düşünmemize neden olur. Önemli olan olayların gelişimidir ve her sekans kendi içerisinde anlamlıdır. Filmdeki mezarlık sekansı gibi. Mezarlık sekansı olayların gelişiminde bir role sahip değildir ma kendi içinde bütünlüklü, anlamlı ve değerlidir. Aynı zamanada Brechte anlamsız olan hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey anlamsız var olmaz.
Karakterin her sözü, eylemi, bizi topluma yöneltir. Easy Riderda da karakterlerin giyimi, konuşmaları, takındıkları tavırlar bizi toplumu anlamaya yönlendirir. Film bu karşıtlık ilişkisinden kurulur. Asıl Brecht ve çağdaş anlatı yapısını hissetmemizin nedeni ise yabancılaşma efektidir. Film bize sürekli sadece bir seyirci olduğumuzu hatırlatır. Bunu hareketi tamamlanmayan çevirme hareketi, fludan açılan sahneler, hızlı geçen zoomlarla ve sıçramayla başarır. Yaşamdaki gerçeklik , sanattaki gerçeklik olmalıdır. Bir fikir ,ideoloji aşılanmak isteniyorsa bu yaşamın gerçekliğiyle sunulmalıdır. Hayalperestlik ve ütopyada kalmamalıdır. Easy Riderda karakterlerimiz ne dünyayı değiştirmeye çalışırlar ne de iyi biri olmak adına amaçları vardır. İyilik yapan iyilik bulur klişesindeki gibi formüllü bir anlatım kurulmamıştır. Kahramanlarımız iyi olduklarını kanıtlamaya çalışmamışlardır. Ve iyi olmalarına rağmen toplumdan sadece nefret ve dışlanma görmüşlerdir. Film Amerikan rüyasını, vadedilen özgürlüğü ideolojilere bağlı anlatmamıştır. Gerçekçi olabilecek karakterler, düşünceler ve eylemlerle anlatmıştır. Bu da bizim ideolojilere karşı önyargımızı kırar.
Dennis Hopper bir Jean-Luc Godard hayranıdır. Bu yüzden filmde Godard’ın temsilcisi olduğu Fransız Yeni Dalga akımından birçok iz görürüz. Fransız Yeni Dalgadaki aniden kesmeler, tamamlanmayan kamera hareketleri Easy Riderda da görülür. Godardın etkisini en çok mezarlık sahnesinde hissederiz. Bu sahne aynı zamanda gerçeküstücüdür. Goddard’ın La Chinoise (1967) adlı filminde oyunculara söylenen “Kes, çok iyi” diyen ses kurguda atılmamıştır. Hoper’da benzer bir biçimde mezarlık sekansında direktif veren sesi filmde kesmemiş kullanmıştır.* Easy Rider Brecht estetiği, sürrealizm, çağdaş anlatı gibi birçok anlatım tarzını bir arada kullanmış başarılı ve yenilikçi bir yol filmi örneğidir.
Begüm Aksoy
Yazarın Tüm Yazıları
Kaynaklar;
* Kerouac, Jack (2015), Yolda, Çevirmen: Can Kantarcı, Ayrıntı Yayınları,8. Baskı
** Parkan,Mutlu, Brecht Estetiği ve Sinema,Ankara, Dost Kitabevi, Ankara, Dost Kitabevi
*** Ryan, M. Kellner, Politik Kamera (2010), İstanbul, Ayrıntı Yayınları Mazierska, Eva - Rascaroli, Laura, Crossing New Europe Postmodern Travel and The Europea Road Movie
Sinek, Sayı : 1 Kasım/ Aralık 2016, Dosya Yol Filmleri, Hüseyin Ortak, sayfa 22-23
Baudrillard, Jean (2013) , Amerika, Çevirmen: Yaşar Avunç, Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı
*** Ryan, M. Kellner, Politik Kamera (2010), İstanbul, Ayrıntı Yayınları Mazierska, Eva - Rascaroli, Laura, Crossing New Europe Postmodern Travel and The Europea Road Movie
Sinek, Sayı : 1 Kasım/ Aralık 2016, Dosya Yol Filmleri, Hüseyin Ortak, sayfa 22-23
Baudrillard, Jean (2013) , Amerika, Çevirmen: Yaşar Avunç, Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı

Yorumlar